Etiketler

26 Ocak 2020 Pazar

sevgili küçük patates

Gözlerimi açmadan önce iki çift gözün beni izlediğini duydum , vücudumun henüz uyanma belirtilerini bile göstermeden. Onlar bana yaklaşmış olmalıydı, birden sıçradım ve böğğ gibi bir şey söyleyiverdim, onlar da korktular ve gülüştük.  Oraya dün gece gelmiş olmalıydık, birbirimizle henüz kucaklaşmamış veya konuşmamış olmalıydık. Ama o yer yatağında üçümüzün de yattığı zamanlar kadar eski bir zamandan bahsediyorum. Ben ve amca çocuklarım, şimdi bana küçücük gelen ama o zamanlar biri pencere kenarında biri tam karşısında kapının önünde birer çekyat olan salonun zemininde, gece boyu yanan sobanın sıcağında, kat kat döşekler üstünde, ağır mı ağır yorganlar altında, bazen böcekler arasında, kimi zaman da besledikleri kediyle beraber uyurduk. Kapının tam yanında ışığı açma düğmesinin olması gereken yükseklikte bir saat asılı olurdu, bazen öterdi nasıl öttüğünü unuttuğum bu saatin arkasında birşeyler saklanacak küçücük bir de cebi olurdu. Gecenin 4'ünde uyanırlardı, bu yazın yakıcı sıcağında gecesi dondurucu soğuk olan ,belki ezanın da henüz okunmadığı saatlerde kalkarlar, tütün toplamaya giderlerdi, demek ki onlar tütün toplamaktan gelmiş, demek ki ben uykucu, uyumuş kalmışım. Evin bütün çocukları kalkmış, tabi ki kedi kalkmış, inek desen çoktan kalkmış otlamaya gönderilmiş, tavuklar köpekler kalkmış. Ben hala yatmaktayım da böğğ diyerek kuzenlerimi korkuttuğuma ve güldüğümüze seviniyorum, güzel bir iş başarmışım.


Evde kendi yemeğimi kendim dökmeden yiyebiliyorsam aferim aldığım dönemlerdi, benden iki yaş küçük kuzenim güzel güzel patates soyardı. Evin önünde küçük bir yol vardır, Üstünde bir asma gölge eder. O gölgede muhabbet ede ede tütün dizeriz belki akşam üstüne kadar. İşte akşam yemeği de hazırlamak gereklidir. Ee kolay işler de bize verilir, mesela ceviz büyüklüğünde patatesleri soymak gibi! Bir yoğurt kovası dolusu böyle patatesler toplamıştır nenem arka bahçeden ve bu iş bana verilir, çünkü ben biraz daha büyüğümdür ve misafirlik 2 gün sürer , artık evin hanesinden biriyimdir. Kendi evimizde olmasa da patatesleri incecik soyan aletler vardır nene, yok mu burda öyle bir şey? Yoktur. Onlar koca bıçakla incecik soyarlar, ben küçücük elimle koca bıçağı kavramayı keşfettikten sonra kabukları kalın kalın patatesleri soymaya girişim. Kalın değil ince soy! Ziyan ediyorsun patatesleri ! Nasıl soyacağım ben bu patatesleri, bir iş beceremiyorum. Ne mekanlara verdiğiniz isimler bana aşina, ne bulgarca türkçe şivenizi anlıyorum. Aranızda şakalaşmalarınıza bile bön bön bakıyorum.

ben şakadan anlamıyorum.

Televizyonda gördüğünüz dizidekiler gibi türkçe konuşuyorum, kendimi beğenmiş ve  burnu havada olmalıyım.

Şimdi ihtiyaç duyduğunda bana sokuluveren yavrumu çok iyi anlıyorum, o anlarda arkamda sokuluvereceğim annem evimizde olurdu, ben köyde yalnız, neneme emanet yazı geçirirdim.
Patates yemekleri yapmaya lisede bile değil de sanırım üniversitede başlamış olmalıyım, şayet lisede şeftalili pilav yaptığımı çok net hatırlıyorum. farklı versiyonları varmış yumurta pişirmenin onları deniyorum. Kadıköy feribotunda bir satıcıdan hala kullandığımız patates soyacağına 5 lira veriyorum ve artık patatesleri incecik soyup, içim cızlamadan yemek yapıyorum. Ziyan edersem o eski anılarıma dönüveririm, başarmak ince kabukla soymaktır zira. Öyle ki patatesin sarısı kabukta görülmemelidir bile.


İşte o küçücük patatesler kartofki patatesmiydi neydi, aslında ileriki bir dönemde çok aradığımız bir patates çeşidi olabilirmiş meğer. Kendisi bulgar memleketi olup adı Sunny Beach olan bir sahilde biz türkler bu bebek patatesleri bütün restoranlara sorduğumuz sıcak bir yaz tatilinde, marketlerde de aradığımız  ve sonunda bulduğumuzda da tadının hiç farklı olmayıp boşu boşuna birsürü para verdiğimize yandığımız sıradan bir gün geçiririz. Ne babam ne kardeşim ne de ben bebek patatese merak duymuştuk, öyleyse sevgili babamın sevgili eşinin bu isteğine ayak uydurup gerçekten ilgilenip de bebek patates soruşturması büyük bir aşkın göstergesi değil midir?

Şuanda büyük bir aydınlanma yaşıyorum ki, biz bebek patateslerin hiç de farklı olmayan tadını yüz buruşturup, belki de büzü kazıkladılar diye düşündüğümüz o bulgar aşçılar, o patatesleri bahçeden kuru toprağın içinden tırnaklarına kalın toprak tabakaları gire gire , araya bula toplamışlardır önlerine bağladıkları bir sofra bezine. Bir kör bıçakla ziyan etmeden incecik soymaya çalışmışlardır. İşte bu zahmettir bir patates yemeğinin ederi.
O vakitler biz ne anlarız.