Etiketler

28 Eylül 2016 Çarşamba

Kırılma Noktası

Çocuktum hayal kurardım, liseye gitmek önümde uzanamayacağım  bir yerdeydi. Liseye başladım, üniversite hayali kurdum derken evlilik ve önümde çocuk hayali var. Hep şuan olduğum şey sonsuza kadar devam edecek ve ben değişime asla uğramayacakmışım gibi hayallerime sadece hayal olarak baktım.

Bazen bazı şeyleri çok istedim ve ümit ettim, ümit ettim ve bekledim , sabrettim oldu. Ancak her insanın bir kırılma noktası olabiliyor.

Gururlu bir şekilde eş dost akraba içinde şu bölümü şu üniversitede okuyor benim çocuğum denildi.

Ayağımıza çelme takmaya çalışan çok oldu, 'sen yapamazsın o işi'.

Sosyal ortamlarda yaptıkları işten çok mutlu olan veya bir şekilde çok başarılı olup etraftan da ilgili gören her meslekten insan var ve biz gıpta ederek bakıyoruz. Aslında olay işimizi sevmekte bitiyor, bizim yaptığımız şeyle ilgili ne düşündüğümüzle ilgili aslında durum.

Ben kendi işimi sevmiyorsam, her tatil dönüşü yüreğimde bir sıkıntı patlak veriyorsa, ne yapmalıyım?

Kendi fikirlerimi değiştiremiyorum ki karşımdaki insanlar değişsin.

Suçu birlikte çalıştığımız insanlara atamayız, 'ama onların karakteri böyle ki ben de o yüzden bu şekilde davranıyorum' , o insanlardan her yerde var halbuki.

Kimya müh bitirdim, yüksek lisansımı kimya bölümünden yapacak olursam , tez hocam ' attan inip eşşeğe mi bineceksin?' demişti. Gurur ve küçümseme baş gösteriyor her yerde, Tüm bu duygu ve yorumlar arasından nasıl sivrilip büyüyeceğiz ışığa doğru. Bu bölümü okuduysak bunda devam edeceğiz diye bir kaide yok ki ülkemizde üniversite mezunlarının % kaçı kendi mesleğini yapıyor?

Henüz mezun olamayan arkadaşlarım, yüksek lisans yapmalarına rağmen istedikleri gibi bir işe hala giremeyenler, kimya mühendisi olarak çalışmaya başlayamayanlar, marketlerde çalışanlar, satışçı olanlar, öğretmen olmaya karar verip formasyona başlayanlar ve nihayetinde baba mesleği balıkçılığa soyunan kız arkadaşlarım mevcut.

Ben de kendimi demir zincirlerle bağlamadım oturduğum yere, ama mutlu olmak için de değişime hazırım.

Gün, kendine yatırım yapma zamanı.

Dün sabah 4 otobüsüyle Bursa'dan İstanbul'a gittim, 7 ye çeyrek kala Dudullu'daydım. 7 buçuk servisi ile Marmara Üni'ye vardım. Okulun karşısında domatesli peyniri simiti yer, portakallı oraletimi içerken okula giren öğrenci kalabalığını izledim.

Resmi yerler 9'da açılacaktı, önce bankaya gidip formasyon ücretini yatırmak için okuldan Ziraat Bankası şubesine kadar yürüdüm.

Hava sıcaktı, deri ceketimi çıkardım, yine de terledim.

Para gönderme işlem ücreti 35 tl 'miş, bu kadar çok havale ücreti ödediğimizi unutmuşum.

Seneler önce kullanmayı bıraktığım kartım da yanımda değildi. İnternet bankacılığından giriş yapmak için çok uğraştım ama parolamı unuttuğum için internetten havale yapamadım, o 35tl ekstra ücreti vererek harcımı ödedim. 40 dk kaybetmiştim. Bankadan sıcak altında tekrar okula döndüm.

Okulun içinde öğrenci işlerinin yeri değişmişti, transkript artık her bölümün kendi sekreterliğinden alınmaya başlanmış. Öğrenci işleri, mühendislik binası C binası, A binası, D binası, tekrar A binası D binası ve A binası arasında sırayla gittim geldim. D'den A'ya giderken ağlamak üzereydim, kendimi toparlamaya çalıştım, acaba işlerim halloymayacakmıydı ne.

Transkript aldım, diploma örneği alamadım. Meğerse Mudanya'daki evimde unutmuşum.Meğerse zamanında 3 kopya vermişler bana onları ne yapmışım.

Bolu üniyi aradım, diplomayı sonra getirmek şartıyla kayıt yapabilirsiniz dediler.

11'e çeyrek vardı çıktım, fotokopi çektirdim, oradan az aşağıdaki Kamil Koç'a gittim.11'e 5dk vardı, servisi 11'de gelecekti ama en erken Bolu otobüsü 11:15'teydi, yetişemeyecektim, taksi bulmaya koşarken terlemekten su gibi olup çıkardığım siyah hırkamı meğerse düşürmüşüm. Allahtan deri ceketimi düşürmemişim. Yoksa ne yapardım. :O

26tl de taksiye verip yoldayken 11:30 Metro turizm otobüsüne hızlı gittikleri vaadiyle bilet aldım. 11:15te Metrodaydım, 11:30 otobüsü ise 12:15te geldi. Hemen de kalkmayan otobüs, yolcu beklediğini söylüyor.

Yav sen ne

saat olmuş 12:20

Sen 11:30 otobüsüsün

geçmiş dörtbeşbinaltıyedimilyar dakka

Yav sen bu kadar saat ne yaptın !

Çemkirmem sonucu yola çıktık.

3 buçukta Bolu'dan servis ile kampüs içerisine doğru yola koyulduk.

Bolu Bursa'ya göre küçücük bir şehir ama yemyeşil, sakin, 14Burda adlı AVM'si olan, kampüsü de YTÜ gibi kocaman bir alana kurulu ve pek bayıldığım bir yer. Kampüsünde ne kadar harika fotoğraflar çekineceğimi hayal ede ede gittim ve kaydımı oldum. 5 otobüsüyle eve döndüm ve 10'a doğru Bursa'da indim. Anlayacağınız günüm yolda geçti. Ya olmazsa, ya kayıt yapamazsam, harç parası da yatırmışım, boşuna uğraşıyorsam diye diye işlerim halloldu çok şükür. Bundan sonra daha doğru düzgün abdest almalıyım ki işlerim rast gitsin, evden çıkmadan bismillah demeyi unutmamalıyım :)

Başlangıcı bana bu kadar zor gelen başladığım bu işin devamının güzel ve kolay geçmesini ümit ediyorum.

Herkese hayırlı günler dilerim..

Bu arada her cumartesi Bursa'dan Bolu'ya benim gibi gidecekler, toplaşıp bir servis tutmalıyız ! Maliyete bak arkadaş.


27 Eylül 2016 Salı

Barcelona Tatili Değerlendirmesi

Daha önceki yazımda İspanya tatili planlarımdan bahsetmiştim.

Saati saatine planlanmış bir tatildi. Daha önce İtalya'ya gitmiştim sadece, yine o tarz bir gezi olur diye varsayıyordum. Nitekim önceden sadece şehirlerarası otobüs bileti ile cumartesi günü Sagrada Familia biletlerini almıştım.

Ki saati saatine planlamak iyi değilmiş o kadar da, gidiş uçağımız tam 2 saat gecikmeli kalktı.

Uçaktan indikten sonra yarım saatten fazla bavulun gelmesini bekledik.

Pansiyonumuzu terler içindeyken bulduk, kapıyı açan olmadı.. 20 dk da onu bekledik.

Öğleden sonra saat 4'e aldığım biletlerle Sagrada Familiaya vardığımızda saat 6 idi. Ve korkutucu kalabalık da yoktu.

Biletlerimizi kabul etmediler. Ben somurtuk, önünde eşimle fotoğraf çekildik sadece..

Havaalanından nihayetinde bavulumuzla çıktığımızda, metroyla şehir merkezine gitmek için, içinde bulunduğumuz binadan çıktık. Terminal 2 ; A,B ve C  girişlerine sahip . Tam hatırlamıyorum ama A'dan çıkmıştık galiba ve hemen yanındaki B girişine girdik. B girişiyle hem giden yolcu bölümüne girmiş oluyorsunuz, hem de Üst geçit bağlantısına yürüyen merdivenle çıkıyorsunuz. Üst geçitten de metro ,tren , tranvay bölümünün olduğu yere kadar yürüyorsunuz.

Barselona'nın yolları çok geniş, bir tarafı sadece gidiş için, ortada kocaman bir yürüyüş yolu ile günün her dakikası yürüyen koşan,köpeğini gezdiren,banklarda dinlenen yaşlılar, tekerlekli sandalyede birileri tarafından gezdirilen yaşlılar mevcut. Bu yeşil yolun diğer tarafında da geliş yolu var. Ayrıca bazı yolların kenarları bisikletliler-patenliler için özel olarak işaretlenmiş ve ayrılmış, Onların özel olarak trafik lambaları var.

j
Metro ağı çok gelişmiş,her yer metro aktarmasıyla gidebilirsiniz.Ancak peşinizde sürüklemeniz gereken bir de bavulunuz varsa, bazen onlarca merdivenden aşağı, onlarca merdiven yukarı taşımak sizi zorlayabilir.
Sinirlendirebilir.
Havasızlık ve metronun sıcaklığı sizi bayılta da bilir.

Önemli uyarı:Seyahate çıkmadan önce bavulunuzun tekerleklerini gözden geçirin, tamir ettirin!

İtalya'dayken şehir detaylı haritasını 4€'a almıştık, burada ise bedavaya verdi pansiyon görevlimiz. Hatta daha detaylısını 1€'a aldık!
Daha detaylısına ihtiyaç duyduk!

 Bir bakıma İstanbul gibi, İstanbul 5.461 km2  Barcelona 803 km2 ,Roma Bölgesi  ise 1.285,31 km2 yüzölçümüne sahip.Aslında gezilecek yerler bakımından Barcelona İstanbul'a benziyor. Roma'nın gezilecek yerleri biraz İstanbul'un Kadıköy'ü gibi,nezih ve tüm güzellikler birarada toplanmış.Vatikan bile aslında yakındı gezdiğimiz yerlere.

Barcelona'da ise o kadar uzak mesafeler ki, 2 tane T10 bileti bitirdik.Ve üstüne çok da yürüdük, o kadar çok yürüyeceğimizi bildiğimizden spor ayakkabılarımızla gitmiştik. İstanbul'da olsa kızlar arnavut taşlı yollara rağmen yine de topuklularıyla gezer. Ama Barcelona öyle mi? Herkes en rahat nasılsa öyle, kimisi deri sandaletleri, kimisi yürüyüş spor ayakkabılarıyla. Hiç o kadar kasıp da tüm dikkatleri üstüne toplayacak biçimde abartılı giyinen görmedik. Ha çok güzeller görmedik mi ? Kas geliştirmiş uzun boylu çocuklarla, yanlarında incecik sarışın kızlar, kendi güzellikleriyle dikkatleri üzerlerinde topluyorlardı. Valencia'dan döndükten sonra akşamüzeri sahilde yürümeye karar verdik, oradaki restorantlardan birinde yiyecektik. Ve ben terliklerimi giyme gafletinde bulundum. O birkaç saat içinde ayak derimi aşındırdı ve yara yaptı. Üstelik sahil kenarındaki restorantların yüzüne bakılır tarafları da yoktu. Bir tane İstanbul temalı Divan restorant vardı ki, aslında arap temalı olan bizi yine diğer ülkelere yanlış gösteren !

Ara sokaklarda yerel lezzetler denemeye çalıştık hep,genelde doyduk, damat tadınız uymuyorsa, yerel lezzetlerden çok lezzetli olmasını beklemeyin zaten ama ben mesela iki akşam somon yedim, ki biri alabalık tadındaydı, bazı balıkları çok deniz-yosun kokuyor. Ama o kadar çok çeşitli deniz ürünleri var ki.

Mesela bizde işe yeni başlayan üniversite mezunu -genelde- 1500TL alıyorsa, orda yeni başlayanlar 1000€ falanla başlıyormuş. Buna karşılık etin kilosu 7-8€, tavuk daha da ucuz. Büyük boy biralar 1-2€. Ve çeşit gözünüz görsün,Valencia'da evinde kaldığımız akrabalarımız, her akşam keyifçesine içmek için farklı bira tadıyoruz nasıl olsa ucuz dediler. Bizde Efes, Toburg falan var sadece galiba? Gerçi biz öyle her akşam içen de değiliz ..


Av.de Gaudi yolu


Hospital de la Santa Creu i Sant Pau

Bu hastaneye giden yol boyunca birçok yaşlı sağlı sollu banklara konuşlanmıştı. Yolun sağında tanesi 1€'dan empanada satan minik bir dükkan vardı, birer empanada ve icetea ile banklardan birine biz de oturarak yedik.

Yolun yukarısı hastane, aşağısı bitmeyen kilise.





İçine girmediğimiz ve dışından baksak yeter dediğim yerlerin çoğunda sıra bile yoktu .

Yandaki fotoğrafta da görüldüğü üzere motorlular ve bisikletliler sayıca çok fazla. Bizde anca bisiklet günü olursa toplanır bu kadar bisikletli. O gün ya b ir yarış olmalı ya da sağlığın önemini vurgulayan bir gün.



Bu binayı da anayola çıkmaya çalışırken sabah farkettik. Adı neydi bilmiyorum ama çok güzel . Sabah 10 ve sokaklar boş.

Yandaki resimde görüldüğü üzere yavaş yavaş Barcelona katedraline yaklaşıyoruz.
Barri Gotic denilen ve mümkün olsa her günümü bu sokaklarda geçirebileceğim kadar otantik ve tarihi dokusu olan bina görünümüyle beni benden alan mahalle.

Katedrale giriş ücretsiz ancak kulelerine öğleden sonra 2'de girilebiliyordu.
Katedralin içine girerken biraz uzun giyinmek gerekiyor, üzerinizi örteceğiniz yanınızda fularınız da yoksa tanesi 5€'a katedral öninde desen desen fular satan kadınlar mevcut.



Yine biz oradayken bir ayine denk geldik. Küçük ekranlardan içeridekileri izleyebiliyoruz.





Katedral fotoğraflarını bu kadarla sınırlıyorum.

Ordan her ayın ilk pazar günü bedava girilen Picasso müzesine doğru yol alıyoruz. Bedava girilse bile giriş bileti almak gerekiyor.Daracık sokağın sonuna kadar uzanmış bir insan kuyruğu var. Bu kuyruk binaların incecik gölgesine yapışmış, ellerindeki kağıtlardan kendilerine yel yapmaya çalışıyor. Yanımızdan geçen ve normalde müzeye girmek isteyen ama kuyruğun uzunluğundan müzeye girmekten vazgeçen insanlar , kuyruk boyunca yürüyerek biz bekleyenleri videoya alıyor. 20 dk ince uzun kuyrukta bekleyerek biletlerimizi aldık ancak girişler 1 buçuk saat sonrasınaydı.Bekleme süremizde Müzenin yanındaki hediyelik eşya bölümünde oyalandık. Çok şeker bir müzik kutusu vardı, kutunun kolunu çevirince en klasik müzikler çalıyordu. Tanesi 8€ idi. Beğendiğimiz müziği kutularda bulamadığımız için almaktan vazgeçtik. Picasso müzeleri Dünya'da sanırım iki şehirde var, biri Barcelona diğeri Paris. Bizim gittiğimizde ilk odalardaki resimler daha çok nü çizimlerdi. Oldukça açık bir şekilde +18 yaklaşımın anlatıldığı bu resimlerden eşim tiksinti duyarken, avrupa vatandaşları çocuklarına bu resimlerin sanatsal yönünü anlatıyor ve yakından gösteriyordu. Çocukları yarı utangaç yarı gülerek bakıyordu tablolara. Müze içerisinde makine ile fotoğraf çekmek yasaktı, hem ayrıca Picasso'nun binlerce resmine googleden ulaşabilirsiniz. Sanatseverler için mutlaka gidilip görülmesi gereken yerlerden biriydi bence.




Barselona'da her evin miniminnacık balkonunda en az bir saksı çiçek va.
Balkon bir adım uzunlukta, beş adım genişlikte belki, ama kaktüs va, ince uzun yapraklı bitkile va.
va da va.

Picasso müzesinden sonra Barri Gotic'te bir restorantta tapas ve tavuk söyledik, karnımızı doyurup,  odamızda birer duş alarak hazırlandık ve Camp Nou'ya gittik. Camp Nou'da neredeyse 2 saatten fazla vakit geçirdik. Sonrasında her ayın ilk pazar günü badeva olan tarih müzesine doğru yol aldık.


Oraya vardığımızda saat akşam 6 buçuktu.


Son giriş 6 imiş, bu sebeple giremedik. Ancak manzarayı ve çeşitli ülkelerden gelen aileleri seyrettik, gözlemledik.


Tekrar aşağı indiğimizde Centro Comercial Arenas de Barcelona, içine girmedik. Esas gezmek istediğimiz yerleri bile zor gezdiğimiz için terler içinde bir adımı daha zor atıyorduk. Yürümekten ve eylül olmasına rağmen sıcaktan çok yorulmuştuk.

İlk gün Sagrada Familia'nın içine girememiş, ikinci gün de bedava girebileceğim tarih müzesine yetişememiştim. Sabahları da çok erken kalkmadık şimdi koltuklarımızda dik oturup doğru konuşalım. Bildiğin 8 gibi kalkıp kahvaltı yaptık, rahat rahat çıktık yürüyerek gittik katedrale. 1 saat orda vakit kaybettik, belki daha erken çıksaydık gezmeye tarih müzesine de yetişecektik. Ya da beklentilerimi bu kadar yüksek tutmasaydım, ilk 2 günden daha tatmin olacaktım.